Friedrich Nietzsche - BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT
Nietzsche'nin eseri hakkında fikir yürütebilmek için öncelikle görüşlerini oluşturan ve yapıtlarını yazmaya iten sebepler hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Çocukluğu ciddi anlamda dindar olan bir ailede geçen Nietzsche henüz 13 yaşındayken kötülüğün kaynağı üzerine düşünmeye başlıyor ve Tanrı'yı kötülüğün efendisi ilan ediyor. Yaşadığı kayıplar, gözlemlediği acı olaylar ve diğerlerinin aksine çevresindekilerin bir türlü doldurmayı başaramadığı sorular ile savaş alanına ilk adımını atıyor. Zekası ve çocuk yaşta yazdığı eseri ile hemen dikkatleri üzerine çeken Nietzsche'den beklentiler büyüktü. Baskı altında devam eden yaşamı, onu kültür problemleri üzerine düşünmeye itmiştir. Toplumların derinliklerini görmesi ve bütün sorunların sebebi olarak Hristiyanlığı ve Demokrasiyi işaret etmesi hayatında yeni bir dönem başlatmıştır. Nietzsche'de en çok dikkat çeken unsur hayatındaki zorlukların ve sıkıntıların eserlerine üslup olarak yansımış olmasıdır. Hristiyanlığa ve Demokrasiye açtığı savaşta da çevresinden çok ciddi tepkiler almış insanların uç noktada nefretine ve ötekileştirme çabalarına maruz kalmıştır. Giderek sertleşen üslubu sıkıntılarının zamanla daha fazla arttığını işaret eder. Hayatı boyunca yazdığı bütün eserler Zerdüşt'ün anlaşılması ve ortaya çıkması için bir tür hazırlıktır. Sonrakiler ise Zerdüşt'ü açıklamaya ve anlamlandırmaya çalışması üzerine kaleme alınmıştır.
Hristiyanlığın insanları yönlendirip sömürmek için bir araç olarak kullanılmasına isyan eden yazar toplumu zihinsel açıdan özgürleştirmek ve bu dini çürütmek adına bir çok iş yapmıştır. Demokrasinin, insanların gözünde çok fazla büyütüldüğü için insanlara hizmet ediyor gibi gösterilen bir makine olduğunu ve bu makinenin sorunsuzca çalışıyor gösterilmesi için Hristiyanlığa, inancın gücüne ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Nietzsche'nin savaşı Hristiyanlığa ve onu saklayan Demokrasiyedir. Demokrasiyi varlıklaştırıp inanç aracılığıyla toplumları sömürdüklerini ve kurdukları bu kusursuz düzen ile köleliği yeni bir boyuta taşıdıklarından söz eder. Öyle ki bu yeni toplumda köleler özgür olduklarını sanarak kölelikleri ile mutlu yaşamaktadırlar. Açıkcası günümüzde Hristiyanlıktan uzaklaşan ve sorgulayan bir neslin yükselmiş olması ve sürekli yükselmeye devam etmesinde şüphesiz Nietzsche'nin etkisi çok büyüktür. Ahlak, Etik, İyi Kötü arasında bağlantı kuran ve bunları Hristiyanlık ile Demokrasiye bağlayan yazar kendisine bulunduğu çağda edinebileceği en güçlü ve büyük düşmanları edinmiştir. Soyluların Hristiyanlığı bir silah gibi kullanması ve Demokrasi çatısı altında kurdukları sistem ile güçlerine güç zenginliklerine zenginlik katması Nietzsche için çağın en büyük hastalığıydı. Kitleleri, sefil bir hayat yaşaması dolayısıyla cennete gideceğine inandıran soylular Hristiyanlık ve Demokrasi aracılığıyla bu insanların her türlü sıkıntıyı çekmesine, sömürülmesine rağmen hiçbir tepki vermemesini eleştirmemesini sağlamıştır. Öyle ki, Nietzsche'ye göre adaletin kendisi "İnsanlar eşit değildir" diyor...
Nietzsche öfkeli, zekasını kullanmaya dahi aciz olan insanlara öfkeli...
Nietzsche öfkeli, kadınlara zeki olmamayı seçtikleri için öfkeli...
Nietzsche öfkeli, insanlara aldandığı ve aldattığı için öfkeli...
Nietzsche öfkeli, çocuk yapanların çocuğu yetiştirebilecek yetkinlikte olmadığı için öfkeli...
Nietzsche öfkeli, anlaşılamadığı anlatamadığı için öfkeli...
Nietzsche öfkeli, bütün kötülüklere rağmen gözlerini sıkı sıkı yumanlara öfkeli...
Nietzsche öfkeli, güç uğruna verilen bütün içsel savaşlara öfkeli...
Nietzsche öfkeli, bilimdeki ilerleyişe rağmen insanların daha zeki, daha ahlaklı, daha erdemli kısaca insanüstü olamadığı için öfkeli...
"Düşmanlarım güçlendi" der Zerdüşt ve öğretimin yüzünü çirkinleştirdim, böylece en yakın dostlarımın onlara verdiğim hediye için yüzü kızaracak.
Genel olarak Nietzsche, en iyilerin bile yüzünü kızartabilecek kadar gerçekçi ve bütün bunları rahatça yüzlerine vurabilecek kadar öfkeli. Onun deha seviyesindeki zekası kendisinden üstün olan her şeyi reddetmesi sağlamıştır. "Eğer tanrılar var olsaydı, ben tanrı olmamaya nasıl dayanabilirdim. O halde tanrı yoktur."
Herkes tarafından genel olarak doğru kabul edilebilecek öğretilerinin arasına "Tanrı yoktur" mesajını sıkıştıran dahi yazar, eşiğe adım atma tekniği ve kabul ettirdiği zekası ile en büyük telkinini bu son mesajı ile yapıyor.
Nietzsche, kafasında kurduğu ütopik varlığı "İnsanüstü"yü okurlarına örnek olarak gösteriyor ve hangi yollardan nasıl ulaşılacağına dair bilgiler veriyor. Zerdüşt bir yolda insanları insanüstü ile tanıştırmak için yol alıyor ve deneyimleri ile gerekliliğini okurlarına kanıtlamak istiyor.
Nietzsche'nin "Benim arzum başkalarının bir kitapta anlattığı şeyi, on cümlede anlatmaktır." sözü ve bu bu sözü yazınsal hayatına başarı ile adapte edebilmesi bana göre anlaşılmaması, yanlış anlaşılması ve zor olmasının en temel sebebidir. Ayrıca yazar kendi içinde çeliştiğinden de tam olarak anlaşılmak istememiş, ucu açık mesajlar ile doğruluğu kanıtlanabilir farklı tezlerin ilham konusu olabilmiştir. Yani demek istediğim hangi görüşe sahip olursa olsun okuduğunu anlayabilen her okuyucu Nietzsche'den kendine göre bir çok şey çıkarabilir.
Son söz, Nietzsche'ye hem hayran olabiliyor hem de sinirlerinizi bozduğunu düşünüp ondan nefret edebiliyorsanız anlamak adına büyük yol kat ettiğinizi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Aksi taktirde bütün o sert üslubuna ve haklı gerekçelerine rağmen utanıp kızmamanız eserlerindeki sadece kelimeleri okuduğunuzu gösterir. İçindeki anlam karmaşası ve nihai anlamı onun ölümüyle birlikte arkasında sonsuz olasılık döngüsü bırakarak gönülleri kolayca fethedebilmiş ve etmektedir. Hem içi hem dışı yanan, son ana kadar da yanmaya ve yakmaya devam edecek bir fikir ateşi düşünün. Bu ateşten kaçmanız mümkün değil ama her zamanki gibi yine görmezden gelebilirsiniz...