Sinema tarihinin önemli yönetmenlerinden biri olan Andrey Arsenyeviç Tarkovski, Stanislaw Lem'in aynı isimli romanını (Solaris) beyaz perdeye uyarlanmıştır.
Filmdeki çıkarımlarımdan söz etmeden önce izlemeyenler için filme biraz değinelim. Solaris gezegeninin yörüngesindeki bir uzay istasyonunda yaşanan doğa üstü olayları, insanların hayalleri ve vicdan muhasebeleri üzerine yazılmış bir gerilim-bilim kurgu filmidir. Solaris gezegeninde Kelvin 30 yıl önce ölmüş karısına kavuşuyor. Ve bu adamın Solaris'te tek bir amacı var üzerine bilim kurgu giydirilmiş ruhsal bir hikayede sorular sormak, sorulara cevap aramak ve tabi izleyenlere önemli bir mesaj aktarmaktır.
Tarkovski işini riske atmak istemiyormuşcasına henüz filmin girişinde izleyicinin, kafasında türlü sorular oluşturarak dikkatini ve ilgisi filme çekmeyi başarıyor. Film daha yeni başlamıştır ama zihnimiz sürekli aktiftir. Akıllarda Solaris ne, burada neler dönüyor gibi sorular oluşmaya başlıyor ki Tarkovski çok geçmeden tarzı hakkında ipuçları ve mesajlar vermeye başlıyor. Ama hala filmi izlemek için yeterli ruh haline sahip değilsinizdir. "-Ne kadar da yaşlanmışız daha yeni fark ediyorum" denilerek bilinç altınıza, zamanın acımasılığının oluşturduğu hüzün yerleştiriliyor. Artık filmi izlemeye hazırsınızdır, sorular yüzünden karma karışık ama canlı bir zihin, hüzünlü ama ciddi bir ruh hali... Şimdi film sizi kucaklayarak bir yandan aklınızdaki soruları yanıtlıyor bir yandan cevaplanan sorulardan oluşan boşluklara yeni bulmacalar koyuyor. Keşfetmenin verdiği haz ve merakın uyandırdığı his sonunda hedefine ulaşıyor. Filmin başında bahsi geçen ve daha sonrasında biraz gözümüzde canlandırılan Solaris, yeni gizemlerle birlikte izleyicilere sunulacaktır. Filmin çekildiği yıl göz önünde bulundurulunca oyunculara yapılan makyaj, yaşlandırma tekniği ve görsel şölen filmin ne kadar özenilerek çekildiğinin açık birer delilidir. Neyse filme dönecek olursak, Burton yolculuğa çıkacak olan Kris Kelvin'e Solariste gördüğü çocuğun Fechner'ın (Burton ile birlikte Solarise giden ve orada ölen kişi) oğlu olduğunu söylemesi izleyicileri yoğun bir düşünce harbine sokuyor. Rahatça düşünmemiz için araba yolculuğu ile fırsat veren yönetmen hiç bir şeyi şansa bırakmak istemiyor. Sen, Burton'ın yolculuğu boyunca bir yandan Solaris'te olabilecekleri tahmin ediyorsun bir yandan da merakına yenik düşüp biran önce açıklanmasını bekliyorsun.
Ve nihayet film, başından beri vaad ettiği ödülü yani cevapları bize vermeye hazırdır. Psikolog Kelvin, Solaris'teki uzay istasyonuna iner inmez garip olaylar baş gösterir. Burada insanlar gerçek olmayan şeyler görmekte ve yaşamaktadır. Bütün ekipten arta kalan 3 kişiden biri bu duruma daha fazla dayanamayarak intihar etmiş ve arkadaşı Kelvin'e video mesajı bırakmıştır. Çok geçmeden izleyicileri içine sürükleyen gariplikler dizisi siz nefesinizi tutmuş beklerken çoktan ruhunuzu sarmayı başarmış ve bizi de hikayeye dahil etmiştir. Finalin yaklaştığını bilmek heyecanı bir kat fazla attırıyor ve merakımızın yerini mükemmel finalin vermekte olduğu ve vereceği haza bırakıyor. Kris Kelvin'in arkadaşının söylediği sözler sizi bambaşka bir boyuta sürüklüyor :"Kendimin yargıcıyım, Kris anla bu delilik değil bunun vicdanla bir ilgisi var" Artık bir savaş alanındasınız ve düşmanınızın en güçlü silahı vicdanınız. Geçmişiniz Solaris'te sizinle yüzleşiyor. Yok saymak, kurtulmak istiyorsunuz tıpkı herkesin yaptığı gibi... Ama yapamıyorsunuz, hayır Solaris'te olmaz. Şimdi kendinize sormanız gereken asıl soru şu, geçmişteki kaybettiğiniz sevgilinize olan pişmanlığınız ve aşkınız, size deliliği kabul ettirecek kadar güçlü mü? Aşkınızın yalan olduğunu bilseniz dahi yalanı sevebilecek kadar deli misiniz? Bütün bu karmaşanın içinde hemen hemen herkesin zihninde derin yer etmiş ölüm korkusu ve ölümsüzlüğe olan açlık sorgulanıyor. Zihninize girmesine izin verin, bırakın vicdanınıza gerçeği söylesin. Gerçeği öğrenen vicdanınız sussun; bütün acılarınızın, kayıplarınızın, unutmaya çalıştıklarınızın asıl sahibi olan aşk konuşsun.
Sonuç olarak yönetmen insana ve insanlığa dair kalıplaşmış hemen hemen her soruya değiniyor ve izleyicisini düşündürerek bu cevapları aramasını ve hayatlarını sorgulamasını istiyor. Sizlere soruyor, kaybettiklerinizi ve acılarınızı unutmak için vicdanınızı nasıl kandırıyorsunuz? Vicdanınızla yüzleşmek zorunda kalsanız, siz ne yapardınız?