Eseri Fatih-Harbiye'de sıkça yaşamından izlere rastlamak mümkün. Özellikle yaptığı dahiyane psikolojik analizler ve kullandığı kendine has yazım tekniğiyle bana göre Türkiye'nin hatta Dünya'nın alanında en başarılı yazarlarından biridir. Tolstoy ve Dostoyevski gibi Rus yazarlardan hiç bir aşağı kalır yanı olmamasıyla birlikte benim gözümde bazı yönleri ile onlardan daha başarılı bile kabul edilebilir. Fatih-Harbiye'ye gelecek olursak genel olarak doğu ve batı arasındaki kültür çatışması üzerine yazıldığını söyleyebiliriz. Eserinde Batının tekniğinin alınmasını fakat kültüründen uzak durulmasını okunan her sayfada biraz daha güçlendirerek açıklamıştır. Günümüz gençliği ve yetişen yeni nesil düşünüldüğünde romanın kültür yozlaşmasına, kültür emperyalizmine karşı bir ilaç görevi üstlendiğini görebiliriz. Henüz kitabın yazıldığı yıllarda bu kültürel dönüşümü gözlemleyen yazar günümüzü ön görerek bir dizi nasihatler ile okuyucularının tutumunu olumlu yönde değiştirmeyi hedeflemiştir. Safa, (Kedi-Köpek/Doğu-Batı) gibi benzetmelerle olası bahanelere mahal vermeden derdini sert ama haklı bir üslup ile okuyucuları ile paylaşmaktadır. Kitapta özellikle dikkat edilmesi gereken noktanın mesaj içinde mesaj vererek tutumu değiştirmenin yanı sıra değiştirilen tutumun devamlılığını sağlama amacı güdülmesidir. Okuyucunun samimiyetini ve güvenini kazanabilmek amacıyla eserinde doğunun bazı yönlerini eleştirmeyi ihmal etmeyen yazar, sırf bu yüzden bütün iyi yönlerden vazgeçilemeyeceğini belirtmiş ve batının dahi doğu kültürüne hayranlığından bahsederek anlatımını güçlendirmiştir. Yazar, değerlerimize sahip çıkmamızın ve sahip olduğumuz kültürü zenginleştirmek yerine yeni kültür arayışı içine girmemizi bütün benliğiyle reddetmektedir. "Bizim bizden büyük düşmanımız yoktur" Her şeye rağmen Safa, kelimelerin gücüne inanıyor. Toplumu yozlaştıran ve kültürümüze uygulanan yabancı kültür bombardımandan kurtulmanın tek yolunun kültürümüzün anlaşılması ve anlatılması olduğunun altını çizmektedir. Genel olarak bakacak olursak yazarın eserini kaleme almasındaki nihai amacının o dönemlerde eşiğimizde olan ve kanser gibi hücrelerimize yayılmaya başlayan kültür emperyalizmine karşı önlem almaktır. Kitabın 1999 yılı 19. basımını okuyanlar dildeki değişimden bile bu kanserin ne denli yayılmış olduğuna şahit olabilir.
Safa, ayrıca doğu kültürünün yeterince tanınmamış ve tanıtılmamış olmasından şikayetçidir. Mevlana, Gazali, Farabi gibi hazinelere sahip çıkılmaması ve anlaşılmaya çalışılmamasını bütün benliği ile reddeden Safa, okurlarının tutumunu aksi yönde değiştirmeye çalışmaktadır. Bu durumu, Peyami Safa'nın Dostoyevski ve Tolstoy kadar iyi bir yazar olmasına karşın onlar kadar tanınmamış olmasına da bağlayabiliriz. Toplumumuzun bu kıymetli yazarının değerini anlayamaması ve hak ettiğinin çok azı kadar bile tanıtamaması ne kadar acı...